– TANRIYA İNANIYORMUSUNUZ?

– EVET

Bu sohbetimiz hepimizin çok iyi bildiği bu soruya verdiğimiz cevap ile ilgilidir. Ancak sohbete başlamadan evvel hemen belirtmek isterim ki, bu sohbette henüz cevabını bulamadığım soruları veya tamamlanmamış, sonunu getiremediğim cümlelerim olacak.

Bundan amacım ise sizlerden gelecek sorular ve katkılar ile ham taşımda ve bilgi hazinemde yeni ışıklar ve düzeltmeler kazanabilmektir.

Konumuzun bir önemli yanını da hemen belirtmek isterim. Bu sohbete hazırlanırken bir konuya çok özen gösterdim. Çok iyi bildiğiniz gibi bizler çok hassas ve tamamen kişilerin özgürlükleri ile ilgili olan DİN ve SİYASET tartışamayız. Ama bu İnanç Sistemlerini konuşamayız anlamına gelmez. Bizler bu inanç sistemlerinin doğuşunu, gereklerini, niçinlerini, öğretilerini, sonuçlarını araştırmak ve bunlardan özgürce sonuçlar çıkararak kazanımlar elde etmek zorundayız. İşte bu noktadan hareket ederek konuyu işlerken hiçbir inanç sistemini ve kitabını bir diğerinin üstünde tutmadım, o kitap böyle, bu kitap şöyle demedim. Hepsinin üstünde, hepsinin ve özünün bizim yolumuzda neleri var diye çalıştım. Bu nedenle de hepinizden önemle ricam, lütfen sizde öyle yapın. Çünkü bize yıllar öncesinden gelen bir uyarı bakın neler diyor;

“Hani o çok ayrı bildiğiniz üçü, sizi sevgisinden var edenin sözüyle size geldi. Şimdi sizin için, sizi sevgisinden var edenin sözüyle size geldi. Hani o üçüne aynı gelen, birinde bir alevdi işareti, birinde bir güvercin ve birinde hani sözü geçen O melekti. Şimdi size gelenin aslında özüyle bir olandır, gerçekten vakit ölçülürken belli olacak olanın.”

Hepimizin birbirine güncel hayatta sık sık sorduğu ve özellikle radikal kesimdekilerin kendileri dışındakilere suçlama amaçlı sordukları bu soruyu birde biz soralım

Soru – TANRIYA İNANIYOR MUSUNUZ?

Cevap – EVET İNANIYORUM.

İşte bugün ki sohbetimiz de bu kısacık ama arkası ve yükü çok ağır sorumluluklar ile dolu olan EVET anlamı üzerine olacak.

Şüphesiz şu anda birçoğunuz bu evet’in bu kadar önemli olmadığını ve aslında çok basit bir cevap olduğunu düşünüyorsunuz. Peki ya öyle değil ise?

Gelin isterseniz bunu anlamadan evvel biraz daha gerilere giderek, o inandığınız kavramın tanım ve varlığını incelemekle başlayalım sohbetimize.

“ O vardır. O birdir. O bütündür. O tamdır. O anlamlara sığmaz. Anlam O’nda vardır. O gerektir. O gerçektir. O var edilmeyen ama var eden, O almadan veren O her şeyi bilendir. O tektir.

O gördüğünüz her yerde, O göremediğiniz bir yerde, O gökte, O yerde, O en küçükten küçükte, O en büyükten büyükte, O sınırda, O sınırın dışında ve ötesinde, O sınırın içinde O yeri belli olandır.

O aldığınız her nefeste, O verdiğiniz her nefeste, O çıkardığınız her seste, O duyduğunuz her seste, O sizde, o bizdedir Biz böylece O’ndayız. O erişilmez bir yerdedir şüphesiz.

O gördüğünüz yedi renkte, O görmediğiniz yedi renkte, O bilmediğiniz bir yerde, O bildiğiniz her yerde, O hayırda, O şerde, O dilekte, O yürektedir. O’nun katı yücedir. O abes iş yapmaz. O bilir, O var eder, O verir.

O zamandan önce de vardı, O zamandan sonra da olacak, O zamandır, zaman O’ndadır. O bilinmeyen ama bir gün birlikte varacağımız yerdedir.

O her şeyin tümünde, O her şeyin en azında, O her şeyin en çoğunda, O her şeyle bir yerde, O her şey ile gönüllerdedir.

O başlangıçtan önce yedi rengi var etti hayrına gördüğünüz.

O başlangıçta yedi sesi var etti hayrına duyduğunuz.

O başlangıçta suya OL dedi. Sıra ile ard arda oldular Sıra ile ard arda bir yerde durdular.

Secde ettiniz hayrınız için hayırla. Başladılar yollarına. Önce O’nun öz sözü ile özünüzü aldılar ele…

Sizin için olanları, olacakları getirdiler dile. Yaptılar… Emir aldılar… Yaptılar… Oldu emredilen oldunuz. İşte o günde böyle bir yerde toplu secde edip durdunuz.

İşte sizin için hayır, işte sizin için şer, o gün başladı böyle, son güne kadar…”

Bu sözler ile sizlere belki bazı mesajlar verildi. İnsanoğlu aklı tarafından bulunan şeyleri algılamaya ve anlamaya başladığı andan itibaren kendisini büyük bir boşluk içinde buldu. Bu boşluğu da aklına göre çözme yolları aramaya başladı. Zaman denen boyut içinde çözdüğünü düşündüğü veya sandığı birçok şeyi aştıkça gördüğü şey gittikçe büyüyen bir bilinmezlikti. Bu kez kendinden küçük şeylerle uğraşmaya yöneldi. Bu kez de karşısına hiç parçalayamayacağı güçte bilinmezlikler çıktı. Böylece gerek makro ve gerekse mikro kozmosta aklıyla kilitlendiği her şeyi kendisinden çok daha güçlü, akıllı, bilgili ve tecrübeli bir yaratıcıya bağladı. Başlangıçta, ilk çocukluk çağında insanoğlunun etrafı tanrılar ile çevriliydi. Su tanrıydı, hava tanrıydı, ateş tanrıydı, doğa tanrıydı. Bu tanrılar da insan gibiydi, öfkeli, sakin, neşeli, cana yakın, yakıcı, zamanla onlarla özdeşleşti. Bu kere de bu tanrıları yöneten ve yaratan büyük tanrıyı aramaya başladı.

İşte bu noktada insan bu olguya, anlamamaktan doğan bir korku, akıllıktan doğan bir saygı ve ulaşılamamazlıktan doğan bir güçle, tapınmaya başladı. Ve ritüeller oluşturdu. Bu kez de birbirleriyle ve kendi kendileriyle sürekli mücadele eden, akıl ve duygu ikilemi, insanın zekâsını başka bir yola sokarak bu yaratıcıyı arama, ona yönelme ve onla bir olma isteğini doğurdu. Önceleri anlamadığı daha doğrusu çözümleyemediği doğal olayları yücelten insan, giderek bunu bilinmeze götürdü ve sonuçta biraz önceki satırlarda olduğu gibi HER YERDE ve HER ŞEYDE kavramlarını oluşturdu. Çünkü artık insan zekası makro evrende de mikro evrende de ve tanımlanan düzlemlerin 3. Boyutu zamanda da, bilinmezliğe ulaşmıştı. Artık karşılaştığı hep çözümsüzlüktü.

İnsan zekâsı çözümleyemediği bu gize ulaşmak için bu kez onunla iletişime girmeyi denedi ve bildiğimiz inanç sistemleri doğdu. Daha sonra aklını biraz daha evrenselleştirmeye başlayan insan bütün bu sistemleri tek ve ana kökte birleştirmeye karar verdi. İşte bu noktada değişik mezhep, tarikler, loncalar ve kutsal ve krâli okullar oluştu.

İzin verirseniz inançlar sistemindeki gelişim ile ilgili bu kısa bilgilendirmeyi bir kenara koyup tekrar sorumuzun ilk kısmına gelelim. Demiştik ki, insan bilinmezliğin sınırına ulaştığında ortaya bir güç kavramını koydu.

Çok doğru ve güzel.

Peki, bu gücün tanımı ne olabilirdi? Sizlerin ve hepimizin bu gücün varlığı ile ilgili soruya hiç tereddüt etmeden ve basit bir cevap gibi EVET yanıtını vermenizdeki sebep neydi? Şundan eminim ki bu gücün tanımını veya tarifini şu anda burada bulunan hatta dünyada ki tüm insanlara tek tek sorsam inanıyorum ki herkesten ayrı ayrı milyonlarca tanım ve tarif alırım. Çünkü bu daha doğduğumuz andan itibaren bir şekilde bize kodlanmış bir TABU veya DOGMADIR. Hepimiz de o tanımladığımız güce sonuna kadar inanıyoruz. Ama ya ona ulaşma veya onun gibi mükemmel olma yolunda neler yapıyoruz? İşte bize bunu düşündürecek şey verdiğimiz o EVET cevabıdır.

Birçok ışık yolcusu, değişik inanç sistemlerinin ustaları ile birçok bilim adamıyla yaptığım sohbetlerde, aldığım farklı inisiyatik öğretilerin ustalarından ve okuduğum kitapların sonuçlarından bende çok garip sentez ortaya çıktı. Tabii bu benim şahsi yargım. İnsanoğlu yaptığı her iş veya sahip olduğu her düşünce için bir üst karakterden veya merciden onay almak istemektedir. Bu yaşam sınavı veya yolu için de aynı şeydir. Aslında bunun kökünde yatan neden aklının yetmediği, bilgisinin yetersiz kaldığı ve duygularının sıkıştığı yerde yarattığı KORKUDUR. Bu öyle bir yapı taşıdır ki sonradan da kazanılmamıştır. Bu doğuştan hatta genlerimizle gelen atalarımızın yapısalında da vardır. Bu taş aslında var olmamızın ana etkenlerinden birisidir. Yani KORKULARIMIZ… Her şeyde hatta soluk alışımız da bile vardır. Çünkü soluk verişimizle ÖLÜM denen sonun geleceğini sanmaktayız. Bunun temelinde de, o adı her ne ise, kendimizce koşulsuz kabullendiğimiz HER ŞEY olan güçle birleşememişliğimiz veya onda bir olmayı kabullenememişliğimiz vardır. İsterseniz örnekleyeyim. Biliyorum ki birçok insan sabah uyanınca hemen pencereden dışarı bir bakar ve fark etmese de gözleri güneşi arar. Onun sıcaklığını ve ışığını hissetmek ister. Peki, onun bize nasıl ulaştığını ve onunla nasıl güdüsel olarak bir olduğumuzu hiç düşündünüz mü? Hiçbir zaman ondan gelmeyen o sıcaklığı ondanmış gibi hissettiğinizde de aslında bunun sizdeki TANRI İLE bir olmak olduğunu düşündünüz mü?

İşte size yine birkaç küçük ipucuydu EVET ile ilgili tüm söylediklerim. Esas olan bilmek değil farkındalığı yaşayabilmektir. Hepimizin DOĞUMLA başlayan süreci aslında bir ölüm yolculuğudur. Bu ölüm elbette ki maddesel değildir. Bu manevi bir ölüm ve yeniden doğumdur. Bizler maalesef elle tutup gözle görebildiğimiz şeylerle tatmin olduğumuz içindir ki sonsuzdan gelip sonsuzda yaşayıp, sonsuza döneceğimizi kabul edemiyoruz. Aslında biz sonsuzluğun ta kendisiyiz. Maddesel varlığımız içinde bize yaşam veren özün ne olduğunu anladığımızda, işin esas yoluna girmiş olacağımızı daha henüz anlayamadık. Bana hemen, sonsuzluk diyorsun ya nasıl araştırılır sonsuzluk ne başı var ne sonu diye sorduğunuzu duyuyor ve biliyorum. Ama siz EVET dediğiniz an zaten onu araştırmaya başladınız. Tıpkı PASCAL’ın dediği gibi;

“İnsan ne başını ne sonunu bilmediği, sadece ortasının mezahirini(Görünen yanını, yansımasını) gördüğü bir ezeli mutsuzluğun içinde değil mi?”

İşte bu sözler de bizim bir EVET ile yüklendiğimiz görevin ne kadar büyük, zor ve ürkütücü olduğunun çok açık ifadesidir. Ancak asıl olan bu zorlukları geçip, tabuları yıkmaktır. Bunun için de ilk çalışmayı mikroda olsa, makro da olsa sistemi araştırmaya başlayarak yapacağız. Hemen belirteyim ki Makro Kozmosun büyüklüğü ne kadar ürkütücü ve anlaşılması güç ise, unutmayın ki onun eşi olan Mikro Kozmosunda küçüklüğü o kadar ürkütücü ve anlaşılması güçtür. Peki, bunu nasıl yaparız? Çok basit bazı soruları sormak ilk adım olacaktır. Bunlar neden, niçin, nasıl ile başlayan sorulardır. Denizler niçin var? Neden var edildiler? Ben neden var edildim? Nasıl var oldum?

“Siz O’nun SEVGİSİNDEN var edildiniz. Şimdi yanlışta olanlar er geç gerçeği öğreneceklerdir. O’nun tek var edici olduğunu, yanılmaz ve yıkılmaz olduğunu göreceklerdir.”

Evet, biz SEVGİ’DEN var edildik. O halde TANRI bizim için SEVGİDİR. Çünkü sevgiyi de tanrı’yı da tanımlayamaz ve sınırlayamazsınız. O halde acaba sevgi Tanrıdır veya Tanrı sevgidir diyebilir miyiz? İşte bunun cevabı YAŞAM OKULUNUN veya TANRILAR OKULUNUN sırrıdır.

Bir bütün parçalardan, bir parça da bütünden oluşur. Biz eğer sevgiden yaratılmış isek ve Tanrıda Sevgi ise o halde Asklepios’un;

“İnsanlar ölümlü Tanrı, Tanrı ölümsüz İnsandır” söyleminde yatan giz bize neyi anlatmaya çalışmaktadır.

“En el HAKK” diyen Hallac-ı Mansur bize neyi anlatmaya çalışıyordu? Yıllar öncesinden hala bize seslenen HERMES’in kurduğu İSİS tapınağında kah dizlerinizin üzerinde, kah aç, kah kör, kah yanarak, kah ıslanarak, yürüyerek gidilen bu uçurumlarla, karanlıkla, şerbetle, zevkle, aşkla, seksle dolu yol engellenen yürüyüş ne anlatıyordu?

İşte size üç farklı mesaj;

  1. GÜNEŞ IŞIĞINDA Kİ ÖRNEKTE OLAN HER YERDE VE HER ŞEYDEKİ GÜÇ
  2. MAKRO VE MİKRO EVRENDEKİ ÖZ
  3. SEVGİ

İşte verdiğimiz EVET cevabı, bu olmak istediğiniz şeyin ilk sembolüdür.

Dostlarım bana hemen sorabilirler, Kuthan bu nasıl olacak? Bende hemen cevaplayayım. Şimdi elinizde ki başparmağınıza bakın. Orada tırnağın etle birleştiği yerde yeni doğmakta olan bir ay gibi tırnağınızın renginden daha açık genç hücreleri gösteren bir kısım var. Şimdi o beyaz kısmın etle birleştiği yere dikkat ederseniz orada küçücük bir hücre var. Onu hissedebildiniz mi? İnanıyorum ki içinizden Kuthan şimdi kafayı yedi diyeceksiniz. Yok, hayır değil. Eğer buna da cevabınız EVET ise işte siz artık IŞIK yolunda ciddi bir adım attınız demektir. Çünkü siz işte o küçük hücreler topluluğunun bütünüsünüz. Eğer siz o hücre iseniz tüm hücreler topluluğundan oluşan o muhteşem elbise TANRI’NIN ta kendisidir. Ama eğer hücre olmayı kabul etmiyorsanız veya düşünemiyorsanız. O zaman hemen söyleyeyim. Aradığınız o Tanrı işte o HÜCRE’DEN başka bir şey değildir.

“Şimdi siz kendi sisteminizle bir nokta iseniz ve O’nun var ettiklerini düşünemeyeceğiniz kadar sonsuz ve en sonunda bir sınır içinde ise, işte o sınırın dışında O vardır mutlak.

Şimdi siz kendi sisteminizle bir noktadan küçük, yer üzerinde varsanız, bütün O’nun varlığını kaplayan zamanın içinde kendi zaman ölçünüzle gelin tayin edin. Ve bilin ki askında uzun bildiğiniz günler, aylar ve yıllar O’nun zamanı içinde sadece bir nebzedir O kadar.

Ve her şey O’na secde edip dönmededir o büyüklük içinde. Sizde küçüklüğünüzü bilip, büyüklüğe dahil olduğunuzdan şükrediniz. Çünkü O size kendi kudretinden verecektir mutlaka.”

Şimdi daha da basit bir örnek vermek istiyorum Bir aynaya bakınız. Aynada on sene evvel gördüğünüz çehre ile şimdiki arasında ne fark var? Çok. Saçlarınız ağarmış veya kısmen beyazlamış ve dökülmüş. Sizin saçlarınız sizin için ne ise yani doğmuş, yani çıkmış, yaşamış yani uzamış, yaşlanmış yani beyazlaşmış ve ölmüş yani dökülmüş kısaca saçlarınız bedeniniz için ne ise sizde bu evren veya sistem için aynı şeysiniz. Doğdunuz, büyüdünüz ve yaşadınız, yaşlandınız ve bir gün ölümü tadacaksınız. Bir saç teli gibi bulunduğunuz yeri terk edeceksiniz. Ama aslında yerini terk eden saç telinin yerine nasıl bir yenisi geliyorsa çünkü onu var eden hücreler yine yeniden onu var ediyorlarsa sizlerde bir gün yeniden bir başka sistemde yeniden doğacaksınız.

Çünkü ÖLÜMSÜZSÜNÜZ.

“Mes’ul olanlar;

Size bir gün O’na varacağınızın haberini getirdik.

Siz şimdi bunun ne olduğunu düşünmüş olsa idiniz, kendinize bu gözle bakmaz, O’nu böyle bildiğinizden çok bilirdiniz.

Şöyle bir düşününüz, siz neredesiniz ve O nerededir?

Biliniz ki O, bütün kainatın dışındadır. Tektir ve siz yalnız, O’nun sayılmaz çokluğu içinde, bir tek tane üzerinde, ayrı ayrı birer kişi, bir araya gelince, O’nun yoluna yönelmiş, bir olmuş, gönül vermiş erlersiniz.

Ve biliniz ki, şimdi sizin üzerinde rahatça dolaştığınız ve onun benzeri ve hepsinin toplandığı, birlikte bir bütüne varılan yerin, sizin dilinizde sayılmayacak ötesindedir O. Ve siz bir gün O’na varacaksınız dedik. Bunun ne olduğunu böyle düşününüz.

O size şimdi, buraya bildiğiniz en büyük gücü, hani o sayılmazların içinden en küçüğünün bir tanesinden gönderir, henüz ne olduğunu bilmediğiniz.

O şimdi gözünüzle gördüğünüz, sizin için her şey olan o en küçükten, önce üzerinde rahatça dolaştığınız bir dönüş verir. Ve sonra üzerinde rahatça dolaştığınız, yine o’nun en ince düzeni ile döndükçe toplar ve size, hayırda kullanmanız için depo eder.”

Sevgili Işık Yoldaşları, buraya kadar anlatmaya çalıştığım sizden başka bir şey değildir. Var olan ve var olacak olan SİZSİNİZ.

Kısaca aradığınız ve inandığınız SİZ.

Siz ;

“Tanrıya inanıyor musunuz?” sorusuna;

“EVET” derken aslında kendinize olan inancınızı dile getirdiniz. Eğer siz kendinize inanmasaydınız DOĞMAZDINIZ.

Siz bulutsunuz, bir gece başınızı kaldırıp gökyüzüne baktığınızda gözünüzün görebildiği bu evrenin tamamısınız. O evrenin boyutları MAKRODUR. Siz o evrenin MİKRO düzeydeki modeli yani aynanızdaki görüntüsüsünüz. Aradığınız veya ulaşmaya çalıştığınız karanlıktaki o küçük ışık parıltısı sizin içinizdeki ölümsüz ışıktır. Ancak, o aday son odaya geldiğinde karşılaştığı dev İSİS heykelinin yüzündeki örtüyü kaldıramazdı, çünkü onun o günkü bilgisi ancak o odaya ulaşabilecek kadardı. Oysa şu anda sizin bilginiz o adaydan çok daha fazla. Belki biz hala o örtüyü tam anlamıyla açabilecek güçte olamasak da, devredeceğimiz bu ışıkla bizden sonrakilerin o örtüyü açabileceklerine veya sizlerin belki bir gün o örtüyü tümüyle açabileceğinize inanın.

Çünkü her İNSAN kendi varlığı süresince bu gerçeğe ulaşamayacağını bile bile öğrendiği ve inandığı ÜMİT ışığı ile aydınlanan yolunda KENDİ TAŞ’ını bulmak için yürüyecektir ve arayacaktır.

Gelin bu yolda kadim zamanlardan gelen büyük usta HERMES’in sesine bir kere daha kulak verelim;

“Her akıl büyük gerçeği kavrayamaz. Bu büyük sırrı gönlümüzde saklayarak eylemlerimizi sürdürelim. Bilim gücümüz, inanç kılıcımız, sükut kalkanımız olsun. Ufaklıklar ki büyük çoğunluktadır, ya aptal ya da kötüdürler. Aptalsalar bu gerçek karşısında akıllarını büsbütün yitirirler, kötüyseler bu gerçeği kullanarak tamamen kötülük ederler. Gerçeği gizlemekten başka çıkar bir yol yoktur.

Bilmek, bulmak ve susmak gerektirir.”

 

NEFES YOLCULARI TANRIYA İNANIYOR MUSUNUZ?

Eğer hakikaten inanıyorsanız O’nu BULUN.

Amma bulduğunuzda da SUSUN!

Saygılarımla,

Kuthan SAVAŞÇIN

 

KAYNAKÇALAR:

  • İNSAN ÜZERİNE BİR DENEME Ernest CASSIER
  • DÜŞÜNCE TARİHİ VE FELSEFE TARİHİ ANSİKLOPEDİLERİ Orhan HANÇERLİOĞLU
  • GERÇEK YÜZÜYLE MASONLUK Enver Necdet EGERAN
  • DİYALOGLAR PLATON
  • BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT NIETZSCHE
  • İÇ ÖZGÜRLÜK KRISHNAMURTİ
  • İNANSINLAR SİZE GERÇEĞİN HABERİ VERİLİYOR BEYTİ DOST