EZOTERİK ÖĞRETİLERDE İKİNCİLER

 

“İkiyi, bir haline getirdiğiniz ve dışı iç, ve yukarıyı, aşağısı yaptığınız ve erkek ile dişiyi aynı şey haline getirdiğiniz, böylece erkek, erkek olmadığı ya da dişi, dişi olmadığı zaman krallığa gireceksiniz”

Thomas İncili Bab 22

 

Ezoterizm insanlık tarihinin başlamasıyla ortaya çıkan ve günümüze kadar derinleşerek ve korunarak gelen bir öğreti sistemidir. Temelinde ulaşılması arzulanan ve her varlığın anlaması ve algılaması imkânsız olan Mutlak Hakikat öğretisi olan ezoterizm aslında var olanın farkındalığına varılmasının yollarını anlatır.

Ezoterizm, öğretisini ancak kendi yolunu seçenlere yıllar boyu, kademeli olarak anlatır. Bu yol oldukça zordur ve fedakârlık ister. Belli aşamaların geçilmesini şart koşar. Bütün ezoterik öğretilerin temelinde, yola girenlerin kendi kendilerini eğitmeleri istenir. Bu eğitimde kişiye bilgiler sembol ve alegoriler ile verilir. Bundan amaç bilgilerin araştırma ve çalışma ile bulunmasıdır.

Ezoterizmi incelemeye başladığımızda sembollerin ilk günden günümüze kadar şekil değiştirmelerine rağmen temelde aynı öğeyi anlattığını görmekteyiz. Ancak anlatımların şekli bu öğeleri daha kutsal ve dokunulmaz hale getirmiştir. Bunun nedeni ise gelişen ve daha fazla farkındalığa ulaşan insanın Mutlak Hakikate daha zor ulaşmasını temin etmek olarak gösterilmektedir. Ancak bunun yanında maalesef kişisel gelişimlerini tamamlayamamış ve öğretilerin gücünü bilen bazı kişi ve grupların ise bilgileri kendi çıkarları için kullanarak özellikle şekilsel boyutta insanları yanlış yönlendirerek sakladıkları da yadsınamaz bir gerçektir.

Ezoterizmde Mutlak Hakikat dediğimiz Yaradan ile bir olmak ve ona ulaşmanın yolları anlatılırken bunu doğrudan yapmanın henüz gelişimini tamamlamamış varlıklar için zararlı olabileceğinin de fark edilerek bunun son derece özel bir sistemle kademeli olarak anlatıldığı hepimizin malumudur. Bugün kullandığımız ve yıllardır insanların gelişimleri için verilen bilgilere baktığımızda hepsinde iki temel varlığın olduğunu görürüz. Bunlardan biri ölümsüz, sonsuz, öncesiz ve sonrasız, yaratıcı, kontrol edici, her şeyin tek nedeni, ilk varlık yani Yüce Yaradan deamon, diğeri ise Yaradan’a ulaşmaya çalışan yani ilk varlıkla bir olamaya çalışan, ölümlü, kontrol edilen, eidolon,

Bu ikilem aslında siyahla beyaz, sıcakla soğuk, aydınlıkla karanlık, yanlışla doğru gibi ikili birliktelikler gibidir. Birinin olmaması halinde diğerinin de varlığı şüpheli veya anlaşılamaz ve fark edilemez olur. Belki ilk bakışta hepimize anlamsız ve imkânsız gibi görünse de eğer derinlemesine düşünmeye başladığımızda bunu daha net anlamaya başlarız. Eğer insan, hayvan veya bitki varlığı olmasa idi Yaradan kavramı ortaya çıkıp aranmaya veya fark edilmeye başlanacak mıydı? Yani ilk varlığın varlığı ortaya çıkacak mıydı?

İşte bu noktada ezoterik öğretinin de temeli atılmaya, yani ilk varlığa dönüş yolculuğunun eğitimi için gerekli bilgiler aranmaya başlanmaktadır.

Bu ikilem bundan sonra yapılacak tüm çalışma ve eğitimlerin de temelini oluşturmaktaydı.  Ezoterizmin tümü bu ikilemin iki büyük elemanın üzerinde ikincinin birinciye dönüşmesi üzerinde var edilecektir.

Yazılı olması nedeni ile ezoterik bilgilerin temelini oluşturduğuna inanılan PAGAN öğretisinden başlayan, bugünse birçok aşama geçirmiş olan ve bünyesinde inanılmaz sembol ve alegoriyi barındıran 1717 yılında temeli atılan mesleğimize kadar tüm ezoterik sistemde ikilemin temelini görmekteyiz.

Şimdi çalışmamıza müsaadenizle her ne kadar PAGAN öğretisi ile başlayacak olsam da ilk ikilemin küçük örneklerine kısacada bakmak isterim. Mısır öğretisinde Osiris – Horus, Kadim Yunanda Eurydike – Orpheus ikilemleri ilk örnekler arasında sayılabilir. Bu öğretileri yazılı öğretilere taşımaya başladığımızda King Arthur – Merlin, Süleyman – Hiram, Baba – Oğul, Yehova – Musa, Allah – Muhammed örneklerinde de rastlarız. Tüm dinler sisteminde sırra erişmiş bir liderin veya bedenleşmiş bir elçinin varlığı mutlaka vardır. Burada belki inanç sahipleri için pekte doğru olmayan bir konuya değindiğim düşünülse de müsaadenizle bu noktada konuya biraz şeriattan hakikate doğru yol almamız gerektiği için artık bazı şekillerden kurtulmamız gerektiğine inanmaktayım. Bu kurum veya kişileri inkâr anlamına gelmemelidir. O sembollerin gerçek anlamlarını yerine oturtmaya başladığımızda göreceğimiz şey bu ikilemlerde yer alan kişilerin ne denli yüce ve kutsal görev yüklendiklerini anlatacaktır.

Eğer bize anlatılan mitlerin veya öğretilerin ifade ettiklerini değil de sadece sembollerinde kalırsak o takdirde vaktimizi boşa harcamış oluruz gibi düşünmekteyim.

Tıpkı Philip İncilindeki gibi;

“Adlar, çok aldatıcı olabilir; çünkü onlar, düşüncelerimizi, doğru olandan yanlış olana saptırırlar. Bu yüzden “TANRI” sözcüğünü duyan kişi, doğrudan olan şeyi değil, yanlış olan şeyi algılar. Aynı şey “BABA”, “OĞUL” ve “KUTSAL RUH”; “YAŞAM” ve “IŞIK”; “YENİDEN DİRİLİŞ”; “KİLİSE” v.s içinde geçerlidir insanlar doğru olanı değil, yanlış olanı algılarlar.”

 “Hakikatin kendisinin sözcüklerin ve kavramların ötesinde olduğu ve kişinin onu sadece Gnosis’i, kendi başına deneyimlemesiyle bulabileceğini öğrenmiş olması gerekir.”

Şimdi ezoterizmin de temeli sayılabilecek Hermetik ve Pagan öğretilerinden başlayarak mesleğimize kadar ilerlemek istiyorum.

Pagan misterlerinin ilkinde var olan cennet kavramı tüm kutsal kitaplarda da aynen vardır.

“Attis hikayesi, geçmişte olan tek başına bir olayı değil, ebedi evrensel bir süreci temsil eder. Hikaye, düzenlenmiş evrenle yakından ilişkisi olduğundan, bizler kendi içimizde düzen elde etmek için ritüel olarak onu yeniden yaratırız. Bizler de, ATTİS gibi cennetten düştük; onunla birlikte mistik olarak ölürüz ve bebekler olarak yeniden doğarız.”

Pagan Science – Filozof Sallustius

Ancak pagan sisteminde bu cennet iki şekilde tasvir edilir bir YARADAN’IN yaşam sürdüğü ve tüm ruhların başlangıç yeri veya kişinin ilk benliği, her iki kavramda da sınırsız bir dinginlik, tarifsiz bir mutluluk, sınırsız bir eşitlik ve sonsuz bir yetki tanımı vardır. Ancak bilinç tamamen kapalı ve adeta bir kölelik veya farkındalıksızlık vardır. Bu noktada Yaradan kavramı tam anlamıyla fark edilmemektedir. Çünkü bütünün içinde onla bir durum vardır. Ancak cennet kavramında da iki gücün varlığı dikkate alınmalıdır. Burada Yehova ve Elohim kavramları bir ikilem yaratmaktadır. Bakıldığında birisi çok daha sert acımasız ve emredici bir güç diğeri ise daha adil, araştırmacı, sorgulayıcı ve yumuşak bir güçtür. Bu iki kavram birbirisine zıt gibi görünse de aslında bir bütünü teşkil etmektedirler. İnsan ırkı yaratıldıktan ve akıl ile duygu kavramları birbirinden ayrıldıktan sonra ki bu Âdemin yasak meyveyi yemesi ile başlar. İnsan oğlunun ezoterik yolculuğu da başlamış olur. Ne var ki bu yolculuk aslında Yaradan’ın güç bakımından yarattığı ilk varlık kabul edilen Lilyth’in yaratılması ile başlamaktadır. Efsanevi Lilyth dişidir. Yani doğurganlığı ve çoğalmayı temsil eder. Tanrının dişi yüzüdür. Yaradan’ın erkek yüzünü sembolize eden Âdem yaratılışında tek gibi görünse de aslında kendinden evvel yaratılan ilk varlık olan dişi Lilyth ile çok fazla anlaşamaz ve efsane gereği kendisi Tanrıdan kendine uygun bir eş ister ve Tanrıda Havva, Eje, Ece veya Eva yaratır. Eva veya Havva bakire anlamına gelir yani saf varlık anlamındadır. Âdem ise ilk veya ölüm anlamına gelir. İlk varlığın Ölümle tanışması yanı yeniden doğum sembolizması çok net ifade edilmektedir. Bu saf varlık yılan tarafından kandırılır. Yılan tüm ezoterik öğretilerde yeniden doğumu ve bilgiyi sembolize eder. Ancak bu kere ölüm yaşarken devrededir. Yani Eva, Eje, Ece veya Havva yaşarken Âdem yani ölümle tanışmış ve yılan yani yeniden doğmuştur. Pagan öğretisinde yenen meyve incirdir. İncir hepimizin çok iyi bildiği gibi yabani bir meyve olup herhangi bir tohum veya fide ile üretilmez. Meyvesi içerisinde binlerce çekirdek taşır ve her çekirdek bir hayatı sembolize eder. Ayrıca meyvesini da çiçek açmadan üreten hetero-zigot yani çok eşeyli bir bitkidir. Yani dişi ve erkeklik organları aynı bitki içinde vardır. İncir tüm Pagan ve kadim Mısırda bilgiyi sembolize eder. Bilindiği gibi Buda da İncir ağacı altında Nirvana’ya ulaşmıştır. İşte Havva veya Eva bu incirden yer, bilinci açılarak kendinin farkındalığına ulaşır. Bu noktada ölümden yeniden doğum siklüsünü tamamlamak için aynı meyveyi Âdeme de yedirir. Burada bir mecburiyet vardır. Sadece Havvanın bilincinin açılması imkânsızdır. Onun bilincinin açıldığını anlaması veya farkına varabilmesi için bir ikinci kişinin de bunu fark etmesi gerekmektedir. İşte burada efsane tekrar devreye girer çünkü iki varlık sonsuz bilgiye ulaşmıştır bu her varlığın sonsuz bilgiye ulaşabilmesi anlamına gelir ki o zaman teklik mefhumu yok olacaktır. Bu nedenle varlıkların bilinçleri kapatılır. Ve tanrısal ortamdan maddesel ortama yollanırlar. Bu yeniden doğumu anlamak için yapılan çok uzun bir yolculuğun ilk aşaması olarak kabul edilmektedir. Pagan misterlerinde, ister çok tanrılı, ister tek tanrılı tüm dini inanç sistemlerinde bu mit birebir aynen vardır. Burada anlatılan kovulma veya uzaklaşma aslında ikinci varlığın birinci varlığa ulaşmak için yaptığı ilk seyahattir. Bir farkındalık seyahatidir. Burada varlıklara yol gösteren oluşum yılandır. Yılan zehrini de, pan- zehrini de vücudunda taşıyabilen ve her ikisini de kendi üretebilen bir hayvandır. Tüm öğretilerde ölümü ve doğumu sembolize eder. Tıp ve eczacılık, simya bilimlerinin sembolü olmuştur. Yaşamla ölümün ortak sembolüdür. Böylelikle ölümden doğuşu anlatır.

Tüm pagan sistemleri ve tüm ezoterik sistemler bir Yaratıcı Gücü kayıtsız şartsız kabul ederler. Ancak bu güç mutlaka, kendi yolunda ilerlemek isteyenleri aydınlatmak ve yolun gizemini öğretmek için mutlaka bir eğitmen de seçmiştir. Hermetik öğretilerde Hermes, Yuvarlak masa şövalyelerinde Merlin, Dionysus mitinde Orpheus, Osiris mitinde parçaları birleştiren İsis, Mesleğimizde Süleyman mitinde Hiram, Musevilik mitinde Musa, İsevilik mitinde İsa, Muhammedilik mitinde Muhammed gibi. Peki, bu ikinci varlıklara ne gerek var diye düşünülebilir. Dikkat edilirse bunlar öğretinin ışığını ilk alanlardır. Yani ilk aydınlananlar. Tıpkı Lilyth, tıpkı Adem, gibi.

Buradaki misyonları ışığın ilk kaynağı olmak yani ilk varlık sembolünü oluşturmak için vardırlar. Hepsi bedenleşmiş varlıklardır. Tıpkı Yunusun dediği gibi

“Ete kemiğe büründüm

Yunus diye göründüm.”

Amaç bedenleşmek değildir. Amaç yeniden bir olabilmektir. Eğer iki yoksa birde olamaz. Bu bizlerin veya yolun yolcularının olmaması halinde yolun da olmayacağı gibi. Bu bedenleşmiş elçiler kendilerinden birilerini ikincil olarak var etmek zorundadırlar. Yani yeniden doğumu gerçekleştirmek zorundadırlar. İşte tüm kadim öğretilerde son aşamaya ulaştığımızda da öğrenmeye çalışacağımız budur. Kendinden var edebilme.

Tüm kadim bilgelikler de usta, çırağı yetiştirip kendi yerine getirdiğinde devamı sağlamaktadır. Aksi halde zincir orada kesilecektir. Burada artık üzerimizde bir palto veya beden yoktur. İkinci inesiye var edilmektedir. Bu inesiye de aldığı sırla eğer son noktaya ulaşırsa sırrı taşıyacak yeni bir inesiyeyi kendinden yaratacaktır

Bu tıpkı Pavlus’un dediği gibi;

“Et ve kan Tanrı’nın Krallığının varisi olamaz”

Bu cümle sanırım hepimize bazı sözcükleri hatırlatmakta;

Peki, nedir bu anlamsız cümle ne var et, kan ve kemikte diyebilirsiniz. Bunu da yine Büyük Gnostik usta inesiye Pavlus’un ağzından anlamaya çalışalım sonrada onun cümlelerinde bazı kelimelerin yerine tanıdık kelimeleri koyarak cümleleri okuyalım;

“Her Hıristiyan inesiye, İsa’nın ölümüne ve ölümden dirilişine katılma yolunda kendilerinin daha aşağı kendiliklerinde ölebilir ve Christ ya da LOGOS olarak ölümden dirilebilirlerdi.”

 “İsa Mesih’e inesiye olmuş olan bizlerin tümü, onun ölümüne de inesiye olduk. Onun ölümüne inesiye olarak, onunla birlikte gömüldük; bu yüzden tıpkı Crist’in, Babası’nın İhtişamı aracılığıyla ölümden dirilmesi gibi, bizlerde yeni hayatın zindeliği içinde yürüyebiliriz. Çünkü eğer onun ölümünün suretinde gelişmişsek, onun ölümden dirilişi konusunda da aynı şeyi yapacağız. Bildiğimiz bu kadardır; yaşlı olanlar onunla birlikte çarmıha gerildi, bizlerin artık günahın köleleri olmamızı önlemek için günahın bedeni yok edildi.”

 “Crist sizin içinizdedir.”

Pavlus yine Efeslilere verdiği öğretide İsa’yı etten kemikten bir varlık gibi görmenin yola yeni giren ve işe yeni başlayanlar için bir başlangıç, bu işin sırrına erişmiş olanları ise İsa hikâyesinin alegorik öğretisini anlamış ustalar olarak tanımlamış ve Efeslilere;

“Her biriniz komşularınıza gerçeği söyleyin, çünkü bizler birbirimizin parçalarıyız.”

Demiştir.

Tüm ezoterik sistemlerde eğer ikinci varlıklar yoksa yolda olamazdı diyebilmemiz için isterseniz yolları bir hatırlayalım.

Pagan sisteminde Servius bakın inisiyasyonu nasıl anlatıyor;

“Her arınma su ile ateş ile ve hava ile gerçekleşir. Bu yüzden Gizemlerde bu üç arınma yöntemini de bulacaksınız. Bunlar sülfür yakılarak, su ile yıkanmayla ve rüzgâr aracılığıyla yapılır. Sonuncu inisiyasyon ise diozinak gizemlerde yapılır.”

Aynı öğretiyi bakın vaftizci Yahya yüzyıllar sonra nasıl anlatıyor;

“Şimdi kalpleri değiştirmek için sizi su ile vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelecek olan benden daha güçlüdür. Ben onun ayakkabılarını taşıyacak kadar büyük değilim. O sizi kutsal nefes ve ateşle ile vaftiz edecek. O elinde harman savurma aleti ile, kendi harman yerini temizleyecek ve siloya konulmaları için tahılları ve söndürülemez bir ateşte yakılmaları için kabukları toplayacak”

Burada bahsedilen inisiyasyonlar elbette ki bir yok oluş değildir. Ancak tüm sistem bire dönüş için kurtulunması gereken şeylerle farkına varılacak bilgilerin anlatılmasına çalışmaktadır.

Ezoterik sistem genelde ikiliği baştan kabul eder demiştik. İsimleri sayarken de iki farklı kelime kullandım. Bunlardan ilki DAEMON idi. Bu bire ulaşmış benliği simgeleyen oldukça eski bir deyim veya kademe diyebilirsiniz. Bu ezoterik öğretideki kadim usta ile eş bir kelimedir. Diğeri ise Eidolon idi. Buda henüz ham ve bedensellikten kurtulamamış varlık ruh veya kademe için kullanılır. Yanı tefekkür hücresindeki kişiyi sembolize eder. Ancak farkı yola girmeye aday kişidir. Tüm kadim ezoterizmde inisiyasyon kademeleri dört kademeden oluşur ve bunlarda dört elementle sembolize edilirler.

“THE GREAT BOOK OF LOGOS” adlı kitapta bu inisiyasyonları anlatırken İsa’nın havarilerine su, hava ve ateş ile olan üçlü inisiyasyonun gizemlerini anlattığını ifade eder ve şöyle devam eder;

“Su ile vaftiz, kendisini sadece bedenle özdeş kılmış olan Hyclic kişinin, kendisini kişilikle ya da ruhla özdeşleştiren Psyhic bir inesiye haline dönüşümünü sembolize eder. Hava ile vaftiz, Psyhic inisiyenin, kendisini Yüksek Kendiliğiyle özdeşleştiren Pneumatic bir inisiyeye dönüşümünü sembolize eder. Ateş ile vaftiz, Pneumatic inisiyelere gerçek kimliklerinin, Evrensel DEAMON, LOGOS, İÇTEKİ CHRİST, IŞIK GÜCÜ, DÜNYAYA GELEN HER İNSANI AYDINLATAN GERÇEK IŞIK olduğunu gösteren son inisiyasyonu sembolize eder. Hyclic düzey Fiziksel kimlik, beden yani toprak, Psyhic düzey Psikolojik kimlik, sahte ruh, yani su, Pneumatic düzey, ruhsal kimlik, ruh yani hava, Gnostik düzey mistik kimlik, ışık güc yani ateş ile sembolize edilir.”

Bu yukarıdaki tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi ikinci kişilerin yaptığı inisiyasyon veya verdiği öğreti bire giden yolun şifrelerini anlatmaktadır. Burada bu ikincilerin misyonu çok açık anlaşılmaktadır. Aydınlanma yolundaki adayları ışığa yönlendirmek.

Peki diyebilirsiniz ki yapmazlarsa ne olur. Bu takdirde iki sorun ortaya çıkmakta ilki parçalar birleşemeyeceği için bütün oluşmaz. Bütün anlaşılamayacağı için parçalar yok olur. Tek kendi varlığının farkındalığını yaşayamaz. İkinci sorunsa ikinci kişilerin varlığı ortadan kalkar. O zaman onların teklik görevi son bulur. Çünkü ikinciler görevlerini yaparak bir inisiyasyon zinciri kurduklarında kendilerinin tekliği ortaya çıkacak ve farkındalığı yaşayacaklardır. Dolayısıyla da bütünle bir olma tamamlanacaktır. Yani cennetten kovulan cennete geri dönecektir. Bu reenkarnasyon teorisinin de temelini oluşturmaktadır.

İsa’nın çarmıhta ölmemesinin gerçek nedeni de budur. Çünkü son inisiyasyonu yaşayan yani bedensellikten kurtulan her inesiye ölümsüzlüğüne kavuşacağından siklüsü tamamlamış olacaktı.

Bakın bu nasıl anlatılıyor İsa John İşleri bölümünde;

“Benim acı çektiğimi duydunuz, ama ben acı çekmedim. Ben acı çekmeyen kişi idim ama yinede acı çektim. Ben parçalanan kişiydim, yinede bana acı çektirilmedi. Ben asılan kişiydim ve yine de asılmadım. Benden kan aktı sandınız ama benden kan akmadı.”

Aynı öğretiyi Kur’an-ı Kerim’in İsa suresinde;

“Ama onu öldürmediler, ya da onu çarmıha germediler, ama onlar için benzerlik meydana getirildi”

Sözleri anlatılmak istenen şey insanın bedensel varlığının ne denli geçici olduğudur. Burada yok olanın beden olduğu devam eden varlığın ise ruh olduğu çok açıkça aktarılmaktadır. İsa bir elçidir Tekliği bilen bir kişidir. Tıpkı Musa, Muhammed ve diğer üstatları gibi bu öğretiyi nerede ve nasıl aldığı önemli değildir. Asıl önemli olan görevidir.

Yine kutsal kitaplarda İsa’nın da yarattığı mucizeler arasında görülen ölüyü diriltme olayının aslında çok eskiden beri var olan bir inisiyasyon sembolizması olduğu çok aşikârdır. Lazarus beyaz bir kefen giymiştir ve başında üç kişi beklemektedir. İsa havarilerinden Thomas ve Yuhanna ile gelir. Lazarus’un ne olduğunu sorar içki içerken öldüğü söylenir.

İsa elini Lazarus’un göğsüne koyar ve elinden tutup kaldırır. Tüm elbiselerinden sıyırır. Sanırım bu sahne buradaki birçok kardeş için hiçte yabancı değil. İsa bir ölüyü diriltmemişti. Lazarus’a ölmeyi ve ölümden yeniden doğuşu öğretmişti. Tıpkı İsis’in Osirisin tüm parçalarını toplayıp onu yeniden yaratması gibi, tıpkı Dionysos’un dört atla çekilen cesedinin Orpeus tarafından denizden tekrar çıkarılışı gibi.

Buna benzer bir öğretide Kur’an da yer almaktadır. Muhammed’in öldürülmek üzere aranmaya başlamasında tüm Muhammedilerin yakından bildiği mağara ve örümcek ağı hikayesi aslında Muhammed’in yeniden doğumunun çok net bir sembolüdür. Muhammed bu mağarada üç gece kalmıştır. Dikkat edilirse üç gece bizdeki üç arama gurubuna ve İsa’nın çarmıhtaki üç saatine eşdir. Burada önemli olan üç rakamıdır. Üçleme tamamlanmış olmaktadır. Muhammed mağarada anne rahmindeki gibidir. Örümcek ağı ana rahmindeki zarı sembolize eder ve Muhammed dış âlemden gelen kırk atlıdan korunmaktadır. Kuranda da kırk bin musibetten korundu değimi vardır. Burada yeniden doğum olmuştur.

Keza Muhammed’in miracı ki kuranda bunla ilgili hiç ama hiçbir ayet ve sure yoktur, tamamen bir arınma olup üç yolculuk yapılmış bunların ikisi yatay sonuncusu ise kademeli dikey bir yolculuktur. Son seyahatinde Muhammed gördüklerini dönüşünde şöyle anlatır;

“Cebrail beni bir katta bıraktı. Sordum “Sen gelmiyor musun?” Dedi “Buradan sonrasına gelmeye yetkim yoktur. Sana başkası refakat edecek.” Bir başka melek beni aldı ve bir kapıya götürdü. Kapıyı çalıp beklememi emretti. Kapıyı çaldım. Açıldı. İçeri girdiğimde kıvırcık, kızıl saçlı yârimi secde ederken gördüm. Sordum “Neye secde edersin?”  dedi “Yarattıklarıma.”

Sonra Muhammed tekrar aşağıya inmiş ve bu yolda gördüklerini anlatmıştır. Ancak bu satırlar daha önce de dediğimiz gibi vahyin satırlarında yer almaz.  Çünkü bu onun kendi deneyimlemesidir.

Tıpkı yüzyıllar önce Gnostik bilge Silvanus’un dediği gibi;

“Kendinize bir kapıya vurur gibi vurun ve sanki düz bir yoldaymışsınız gibi kendi üzerinizde yürüyün. Çünkü eğer bu yolda yürürseniz, yoldan sapmanız mümkün değildir. Kapıyı kendiniz açın, böylece ne olduğunu bilebilirsiniz.”

“Eğer yaşamınızda zor ve çaresiz kaldığınız anlar olursa şu çağrıyı unutmayın kapıyı çalın size açarlar.”

Tüm ezoterik sisteme baktığımızda gördüğümüz çok benzerlikler var. Bunların temelinde de tek ve ana bir öğreti yer almakta o da Muhammed’in de Musa’nın da İsa’nın da ve tüm diğer ustaların da büyük gruplara Gnose’u yaymaya ve anlatmaya çalışmalarıdır. Hepsi kendilerinden birilerini var etmenin çabasını ve gayetini taşımaktadırlar. Neden diye sormaya başladığımızda ise var olmanın ve yeniden yaratmanın kaçınılmazlığını görmekteyiz. Kendilerine inanan ve onlara inesiye olanlar çoğaldıkça kendileri de çoğalmaya devam edeceklerdir. Tıpkı Tanrının var olmak için ilk varlığı yaratması gibi.

Plutarch bakın Osiris’in ölümünü nasıl anlatıyor;

“Seth, kutsal LOGOS’u dağıtır ve yok eder; tanrıça onu toparlar ve bir araya getirerek, inisiyasyondan geçmiş olan kişilere verir.”

The Great Book Of Logos ta ise bakın İsa ne öğretiyor;

“Dünyanın kuruluşundan beri her yana dağılmış olan Parçalarımı saklayın ve onları bir araya getirin ve onları IŞIK’a taşıyın”

İkinci olan bedenleşmiş kimliklerin öğretileri ve bilgiyi bu denli sembol ve alegoriler arasına saklamalarının ise bir gizlenmeden çok bu gücün hak etmeyenlerin eline geçmemesinden kaynaklandığına inanmaktayım. Bu ikinci varlığın yaratılması eylemi kadim Mısırda da aynen görülmektedir. Museviliğin ilk anlarında Musa’nın 40 yıl süren yolculuğunun sonunda kendisi kutsal topraklara ayak basmaz ve efsaneye göre bunun için Joshua’yı seçer ve inesiye olmuş grup kutsal topraklara bu rehberle girer.

Burada Musa ikilemi yaratarak misyonunu tamamlamış ve tekliğe geri dönmüştür. Görev kendi yolunu izleyen on iki yoldaşa bölüştürülmüş ve akit tamamlanmıştır

Yine İsa’da da bu olay yaşanmış ve İsa şeytan ve karanlık güçlerle mücadelesine kırk gün kırk gece devam etmiştir. Buradaki kırk sayısı kutsal bir sayıdır. Bu süre sonunda yine kutsal görev on iki havariye verilmiştir. Ve İsa’nın yeniden doğumu ancak on iki havarinin başlattığı zincir görevi tamamlanınca olacaktır.

Matthew incilinde çok açık anlatıldığı üzere Meryem İsa’yı doğurmak üzere Mısır’dan ayrılır ve kutsal alandan uzaklaştırılarak Meryem’inde ikiliği yaşayıp tekliğe dönmesi sağlanmıştır. Burada “MISIR’dan oğlumu çağırttım” sözü de bir seyahat gibi düşünüldüğünde arınma sembolizmasını aktarır. Bu seyahatlerin Musa’da en net açıklanması KIZILDENİZ’in geçilmesi ve çöllerde yapılan yolculular ve dağa çıkarak alınan emirlerle çok açık anlatılır. Burada hep parçaların birleştirilerek tüme varım anlatılmaya çalışılmaktadır.

Şimdi tüm yukarıda genel olarak saymaya çalıştığım ikincilerle ilgili topladığım enteresan bazı satır başlarını sıralamaya çalışacağım;

  • Hepsinde bir yükseliş ve aydınlanış var
  • Hepsi belirli konularda usta; Hiram maden ve ahşap ustası, İsa iyi bir marangoz, Muhammed çok iyi aritmetik ve muhasebe biliyor, Musa iyi bir gök bilimci, Hermes iyi bir terzi,
  • Hepsi önce inkâr edilmiş ve olmadık işkencelere maruz kalmışlar
  • Hepsinin ölümü inançları yüzünden,
  • Hepsi bulundukları veya doğdukları mekândan sürülmüş,
  • Hepsinin öğretileri kendi ölümlerinden sonra kaleme alınmış,
  • Hepsinin etrafındaki ilk inananlar kadın,
  • Hepsinin yükseliş veya aydınlanışından evvel yaşamları standart İsa hariç
  • Hepsinde ilk inançlarından sapma var yani yükseliş veya aydınlanıştan evvelki inançlarından vazgeçmişler
  • Hepsi yoksul bir yaşam sürmüşler, dünyevi zenginliklerden soyutlanmışlar
  • Hepsi aydınlanmadan sonra inanılmaz bilgilere sahip olmuşlar
  • Hepsi mutlaka inanılmaz mucizeler yaratmışlar veya öyle anlatılıyor.
  • Hepsi sahip oldukları bilgileri en fazla üç kişiye açıklamış, diğerleri bu üç kişiden öğrenmiş
  • Hepsinin yaşamlarında bazı olaylar tıpatıp aynı, hasta iyi etme, ölü diriltme, yoktan sofra kurma, susuz çöl veya vaha aşmak
  • Hepsinde mutlaka hava veya ateşle yaşanmış bir kutsal olay var ve sonunda su ile yıkanış gerçekleşmekte
  • Maalesef hepsinin öğretileri ölümlerinden yüzyıl sonra kaleme alındığı için gerçekliklerden tamamen uzaklaştırılıp kişilerin şahsi çıkarlarına göre çarpıtılmış
  • Hepsinde babasız doğum var. Muhammed kısmen hariç.

İşte bizlere tüm çokların iki ve ikilerin tek olduğunu anlatan en güzel sözlerden bir alıntı daha;

“Tüm ibadetlerin tek olarak düşünülmesi makuldür. Bizler aynı yıldızlara bakıyoruz, gökyüzü hepimize ait, bizi aynı evren çevreliyor. Önem taşıyan şey, her birimizin hakikati hangi yöntemle aradığıdır. Bir kimse çok büyük bir sır olan şeye yalnızca tek yol ile varamaz.”

İmparator II. Valantinian

 İnanıyorum ki bizlerden milyonlarca evvel başlayan ve hala sonuçlanmadan devam eden bu varlık ile yokluk arasında geçen ikili yaşam bizlerden sonra da devam edecek, ta ki Arnold TOYNBEE’nin “Study of History” adlı tarihsel incelemesinde bize sorduğu soruyu cevaplayana kadar;

“Ölen yarı tanrı figürünün ardında, farklı dünyalar için çeşitli adlar altında ölen daha büyük bir Tanrı’nın kendi figürü belirir – Minoan dünyası için Dionysus olarak, Sümer dünyası için TAMMUZ olarak, bir Hitit dünyası için ATTİS olarak, bir Suriye dünyası için ADONİS olarak, bir Hıristiyan dünyası için CRİST olarak. Birçok tezahürü olan ama sadece tek tutkusu olan bu Tanrı kimdir?”

Satırlarıma yine üstat Pavlus’tan aldığım şu öğreti ile bitirmek istiyorum;

“Yazı öldürür, ruh ise hayat verir. Kutsal yazılardaki hikâyeler alegori ve olaylar ise sembollerdir.”

Sevgi ve saygılarımla,

Kuthan SAVAŞÇIN

 

KAYNAKLAR:

Mücadeleci Thomas’ın Kitabı – Silvanus

Philip İncili

The Book of  Logos

Diyaloglar – Platon(Eflatun)

Doğu Mitolojileri – J.Campbell

Kur’an

Osiris-Dionysus – J. Frazer

Kitabı Mukaddes

Mısırın ölüler Kitabı

İsa’nın Gizemleri – T.Freke – P.Gandy

Kayıp Tanrıça – T.Freke – P.Gandy

Dünya Mitolojileri

Vikipedia
Liber 777

Liber 333